[Yaptığımız] işler Allah için olursa, başarı elde etsek de etmesek de, [sonuçta] çabamız Allah [için]dir; ve biz üzerimize düşen vazifeyi yapıyoruz.
Biz üzerimize düşen görevi yapmak istiyoruz. Makam ve mevkii peşinde değiliz ve değilsiniz. Ve biliyoruz ki Allah’a hakkıyla şükredemeyiz. Ben kendimi söylüyorum. Ben şehadet ederim ki, şu ânâ dek Allah için [hakkıyla] iki rekât namaz kılmış değilim. Her [ibadetim] kendim içindi. Delili de şudur ki;
Eğer Cennet ve Nâr (Cehennem ateşi) olmasaydı, acaba yine dua ile meşgul olur muyduk? Dualarımız hep Allah Tebârek ve Teâla’nın bize inâyet edip Cennetini bahşetmesi ve Cehennem’dan kurtarması [hakkında]dır. Amellerimizdeki gâye [maalesef yalnızca] bu. Yoksa, [ihlâsınız] o zaman belli olur, eğer Cennet ve Cehennemin anahtarını size verseler ve deseler ki “[seçmekte] özgürsünüz, sizden kimse Cehennem’e gitmeyecek, ve sizden kimse Cennet’ten mahrum kalmayacak, O zaman acaba biz yine şehvetlerimize karşı koymaya kalkar mıydık? Namaz kılmaya kalkar mıydık? Kendimiz hakkında söylüyorum, böyle olmadığını biliyorum. Böyle değiller.
İmam Humeyni (r.a)